Safeviyye Tarikatı hakkında

Osmanlı İmparatorluğunun 623 yıllık ömründe doğuda karşısına 3 büyük tehdit ortaya çıkmıştır. Bunlar kronolojik sıralandığında İlhanlılar, Timurlar ve Safevilerdir. Başta Timurlar olmak üzere İlhanlılar büyük sorunlar yaratmışlarsa da tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Velakin Safevilerin kurmuş olduğu devlet siyasi bir sorun olmasıyla kalmamış, yıkılışından sonra dahi getirdiği mezhep çatışması devam etmiştir.

Biz bu yazımızda Şah İsmail'in Safeviyye tarikatı şeyhi olmadan önce yaşanan olayları anlatacağız. Daha sonraki yazılarda yaşananların devamını ve Şah İsmail üzerinde tartışmalı olan konuları ele alacağız.

Safeviyye tarikatının ortaya çıkışı Şeyh Safiyüddinledir. Zahidiyye şeyhi Zahid-i Gilani’nin kızı ile evlenmiş ve Zahid-i Gilani’nin ölümüyle beraber tarikatın başına geçmiştir. Şeyh Safiyüddin’in Zahidiyye şeyhi olmasıyla Tarikat Safeviyye diye anılmaya başlanmıştır (kaynaklarda Erdebiliyye diye de geçmektedir). Tarikat Sünni Osmanlılar tarafından sevgiyle karşılanmıştır ki Osmanlılar Şeyh Cüneyd dönemine kadar çerağ akçesi göndermişlerdir. (Osmanlıların her yıl Bursa'dan belli bir miktarda ödenek veya değerli hediyeleri göndermiştir.)

Safeviyye tarikatı çok geniş bir coğrafyada faaliyet yürütmesiyle (Azerbaycan, İran, Suriye, Anadolu, Türkistan ve Hindistan) büyük bir mürid kitlesi toplamıştır. Tarikatın bu kadar büyümesi bazı devlet adamlarını korkutmuş hatta Çobanoğlu emirlerinden Melik Eşref, Şeyh Safiyüddin’in oğlu Sadreddin Musa’yı kısa süreliğine hapsettirmiştir (Sadullah Gülten shf24 Timaş y.)

Şeyh Cüneyd’e kadar Sünni kimliğini koruyan tarikat Şeyh Cüneyd’in şah olma isteğiyle Şiiliğe yönelmiş. Amcası Şeyh Cafer ise onu Rafızilikle suçlamış, tarikatın başına geçmesine engel olmaya çalışmıştır.

Bu sebepledir ki Şeyh Cüneyd’i Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah’a şikâyet etmiştir. Karakoyunlular ne kadar Şii mezhebine bağlı olsalar da Cüneyd’in gittikçe büyüyen varlığı Cihan şahı korkutmaya başlamıştı.

Cihan şahın talebi üzerine Erdebil’den çıkan Cüneyd Anadolu ya seyahat etti. Anadolu da bulunduğu sırada Sultan II. Murad Handan Kurt Beli mevkini istemiş. Çandarlı Halil paşaya danışan II. Murad “bir tahta iki sultan olmaz” cevabıyla reddini bildirmiştir. II. Muradın bu cevabı Cüneyd’in bir şah olma isteğinin diğer hükümdarlarca takip edildiğini göstermektedir.

Osmanlılardan Karamanoğullarının hakimiyetinde olan Konya ya giden Şeyh Cüneyd Sadreddin Konevi dergahının Şeyhi Abdüllatif efendiyle tartışmaya girmiş. Şeyh Abdüllatif, Şeyh Cüneyd ve onun yolundakilerin kafir olduğunu söylemiştir.

Konya’dan Halep’e geçen  Şeyh Cüneyd Sünni çevrelerce Memlüklere şikayet edilmiş ve Canik beyliği tarafına seyahat etmiştir (Canikler Orta Karadeniz ve Doğu Karadeniz'in bir kısmına 14. ve 15. yüzyıllarda hâkim olan ikinci dönem Anadolu beyliklerinden biridir.)

Canik beyliği de birçok Türkmen’i kendine bağlamasıyla beraber gaza hareketlerine başlamıştır. İlk harekeleri Anadolu da varlığını sürdüren tek gayrimüslim devlet olan Trabzon Rum İmparatorluğudur. Şeyh Cüneyd’in Trabzon’a düzenlediği kuşatma Osmanlıların baskısı üzerine başarısız olsa da Şeyh Cüneyd hem namını yaymış hem de kendi gücünü görmüştür (sayısının beş- on bin civarı olduğu söylenmekte)

Osmanlıların tenkitleri üzerine Akkoyunlulara sığınan Şeyh Cüneyd, Uzun Hasan tarafından iyi karşılanmış ve kız kardeşi Hatice ile evlenmiştir. Uzun Hasan’ın yanında faaliyetlerini güçlendiren Cüneyd’in fikirleri Akkoyunlu da bulunan birçok cemaate tesir etmiştir.

Burada Şöyle bir sual ortaya çıkar: “Sünni bir hükümdar olan Uzun Hasan Şii propagandası yapan Şeyh Cüneyd’e neden engel olmamıştır?”

Sebebi siyasidir. Uzun Hasan rakibi Karakoyunlulara karşı Şeyh Cüneyd’in müridlerinden yararlanmak için onu yanında bulundurmuştur.

Şeyh Cüneyd Akkoyunlu da bulunduğu sırada, müridleri için ganimet toplamak için o dönem gayrimüslim olan Çerkeslere gaza hareketi gerçekleştirmiş ve başarılı olmuştur. Çerkeslere ikinci bir saldırı planlayan Şeyh Cüneyd’e Şirvan Şah Halil “Şeyhliği niçin bıraktığını ve hangi amaçla memleketler ele geçirme niyetinde olduğunu” soran bir mektup göndererek onla harp etmiştir. Şirvan şahın galip gelmesiyle sonuçlanan harp meydanı Şeyh Cüneyd’in sonunu getirmiştir (1460).

Hasan-ı Rumlu olayla alakalı şu satırları yazmıştır:

Felek sabahı o kadar aydınlatmadı çünkü akşam kan şafağından eteğini kurtaramadı

Gül bahçesi tarafında bir gül gülmedi; çünkü eteğinde bir bül bül ağlamakta idi.

 

Şeyh Cüneyd’in ölümüyle Tarikat bölünmemiş ve vasiyeti üzerine müridleri Şeyh Cüneyd’in oğlu Şeyh Haydar’a bağlanmıştır. Şeyh Haydar döneminde Akkoyunlular Karakoyunluları fethetmiş ve bu münasebetle de tarikat Erdebil’e taşınmıştır. (Erdebil, İran'ın Güney Azerbaycan bölgesinde bir şehirdir.) Erdebil de olan Şeyh Cafer de Uzun Hasan tarafından uzaklaştırılmıştır.

Uzun hasanın kızı Alemşah Begümle evlenen Şeyh Haydar’ın üç çocuğu olmuştur: Ali, İbrahim ve İsmail.

Bu dönemde Şeyh Haydar’ın bir rüyası üzerine Safeviler 12 dilimlik kızıl başlık takmaya başlamış ve Safeviyye müridleri Kızılbaş olarak anılmaya başlanmıştır (bahis 3. bölümde ayrıntılı şekilde anlatılmıştır). Kızılbaşlar mızrak, ok, zırh yapmaya başlamış ve Şeyh Cüneyd’in başlattığı gaza hareketleri, Şirvan Şahın Gürcülere yenilgisine kadar Çerkeslere yapılmış ve başarılı geçmiştir. Şirvan Şahın Gürcülere karşı olan yenilgisiyle, Şeyh Haydar Şirvan bölgesine ordu sevk etmiş. Altı bin kişilik ordu karşısında Şirvan Şah Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakub’dan yardım istemiştir. Sultan Yakub bu istek üzerine Süleyman beyin başında bulunduğu 4 bin kişilik süvariyi Şirvan bölgesine göndermiştir.

Yaşanan harple alakalı Şeyh Haydar’ın galip gelebileceği velakin kendi müridlerinden atılan bir okla şehit olduğu söylenmiştir.

Şeyh Haydar’ın ölümüyle Alemşah Begümden olan üç oğlunun en büyüyü Ali, Şeyh olmuştur ancak Sultan Yakub bu tehlikeyi göz önüne alarak Ali, İbrahim ve İsmail’i anneleri Alemşah Begümle beraber Farstaki İstahr kalesine hapsetmiştir.

Dört buçuk sene burada kalan aile, Sultan Yakub’un ölümünden sonra Sultan Yakub’un oğlu Bay Sungur ile Uzun Hasan torunu Rüstem beyin taht mücadelesinde Rüstem bey Şeyh Ali’nin müridlerinden yararlanmak için Aliyi ve kardeşlerini serbest bırakmış ve Bay Sunguru öldürmüştür. Çok geçmeden nüfuzu büyüyen Şeyh Alinin de sonu Bay Sungurla aynı olacaktır. Şeyhlerinin ölümüyle Kızılbaşlar, Şeyh Alinin kardeşi İsmail’i şeyhleri tanıyacaklardı...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şah İsmail Türk müydü?

Mehmet Akif Üzerine Tartışmalar